izmir boşanma avukat

Uzayan Boşanma Davaları Evlenme Hakkını İhlal Eder mi? Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında Bir İnceleme

İzmir Avukatından Hukuki Değerlendirme

Giriş

Günümüzde bireyin özel hayatı, temel hak ve özgürlüklerin merkezinde yer almakta; bu kapsamda aile kurma ve evlenme hakkı, yalnızca medeni hukuk bakımından değil, aynı zamanda anayasal düzeyde de güvence altına alınmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 20. ve 41. maddeleri özel hayatın gizliliği ve aile hayatının korunması ilkelerini düzenlemekte; bu hakların ihlali halinde bireyler Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilmektedir. İzmir’de boşanma davalarına bakan bir avukat olarak, Anayasa Mahkemesi’nin 14.05.2025 tarihli ve 2022/22017 sayılı kararı, boşanma davasının uzun sürmesi nedeniyle kişinin evlenme hakkının ihlali bağlamında oldukça çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir.

Boşanma Davalarının Sürekliliği ve Hak İhlali

İlgili kararda başvurucular, çekişmeli boşanma davasının yıllar boyunca sürmesi sebebiyle yeniden evlenemediklerini ve özel hayatlarını şekillendiremediklerini ileri sürmüştür. Dosyada, yargılamanın 9 yıl boyunca sonuçlanmadığı ve bu sürecin başvurucuların özel yaşamına doğrudan müdahale teşkil ettiği belirtilmiştir. İzmir barosuna kayıtlı bir avukat olarak, uygulamada boşanma davalarının gereksiz yere uzamasının yalnızca tarafları değil, anayasal hakları da zedelediğini gözlemlemekteyiz.

Sadakat Yükümlülüğünün Sürekliliği ve Bireyin Özgürlüğü

Boşanma süreci devam ettiği sürece, taraflar hâlâ evli sayıldığından, hukuken evlilik dışı bir ilişkiye girmeleri mümkün değildir. Bu durum, sadakat yükümlülüğünün devam etmesi anlamına gelir. Dolayısıyla birey, özel hayatını dilediği gibi şekillendirememekte, aile kurma hakkını fiilen kullanamamaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu durumun evlenme hakkını ihlal ettiğini tespit etmiş ve başvuruculara manevî tazminat ödenmesine karar vermiştir.

Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanması ve Devletin Yükümlülüğü

Kararda, başvurucuların davalarını takip ettikleri ve gerekli özeni gösterdikleri belirtilmiş, davaların bu kadar uzun sürmesinin devletin etkili ve makul sürede yargılama yapma yükümlülüğüyle bağdaşmadığı vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi, yargı sürecinin gecikmesinin bireyler üzerinde orantısız bir külfet doğurduğunu, bunun da evlenme hakkına zarar verdiğini açıkça ifade etmiştir.

Sonuç

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, sadece bireysel bir ihlali değil, sistemsel bir sorunu da gözler önüne sermektedir. İzmir’de aile hukuku alanında çalışan bir avukat olarak, bu kararın emsal niteliğinde olduğunu ve boşanma davalarının hızlandırılması gerektiğini vurgulamak isterim. Aksi halde bireyler sadece medeni hukuk açısından değil, anayasal haklar bakımından da mağduriyet yaşamaktadır. Evlenme hakkının korunması, yargının etkinliği kadar, bireyin özel hayatının dokunulmazlığı ile de doğrudan ilişkilidir.

Similar Posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir