Hatalı Estetik Operasyon Nedeniyle Manevi Tazminat Talebi
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 10.03.2025 tarihli kararında, estetik amaç taşıyan bir tıbbi müdahale sonrasında fiziksel ve psikolojik zarara uğradığını iddia eden hastanın manevi tazminat talebi incelenmiştir. Kararda, söz konusu müdahalenin eser sözleşmesi kapsamında değerlendirildiği belirtilmiş; bu tür sözleşmelerde sonucun garanti edildiği ve beklenen sonucun elde edilememesi durumunda hekimin sorumluluğunun doğabileceği vurgulanmıştır.
Bununla birlikte, Yargıtay mevcut olayda doğrudan manevi tazminata hükmedilmesini yeterli bulmamış; teknik bir değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğunu belirterek bilirkişi incelemesi yapılmasını uygun görmüştür. Kararda, taahhüt edilen sonucun gerçekleşip gerçekleşmediğinin uzman görüşüyle belirlenmesi gerektiği, eğer ortaya çıkan sonuç ayıplı bir eser niteliğindeyse, bu durumda hem maddi hem de manevi tazminatın gündeme gelebileceği ifade edilmiştir.
Yargıtay 6. HD., E. 2024/2450 K. 2025/928 T. 10.3.2025
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/2365 E., 2024/1500 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 2. Tüketici Mahkemesi
SAYISI : 2019/789 E., 2023/280 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin burun kenarından dudaklara inen çizgi nedeniyle davalı tarafından focus ultrason uygulaması yapıldığını, uygulamanın riskleri ve komplikasyonları hakkında bilgilendirilmediğini, müvekkilinin yüzünde yanık oluştuğunu, 1-2 ay sonrasında ise müvekkilinin yüzünde erime hissettiğini, derisinin elastikiyesini kaybettiğini, cilt kalitesini yitirdiğini, sonrasında müvekkiline davalının mezoterapi yapmayı önermesi üzerine 23.04.2019 tarihinde bu uygulamanın yapıldığını, ancak bu uygulamanın da işe yaramadığını, davalının operasyon öncesi tanı ve teşhis koyma ve müvekkili aydınlatma yükümlülüğü varken bu hususun ihlal edildiğini, davalının hastasının işlem sonrasında takibini yapmadığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak 37.500,00 TL maddi ve 200.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin mesleki bilgisinin tüm icaplarını yerine getirdiğini, davacı tarafa uygulamış olduğu tüm tıbbi iş ve işlemleri ile müdahalelerinde kusuru bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalının operasyonu ve operasyon sonrası takibinin tıbbi gerekçelere uygun gerçekleştirildiği ve davalı tarafın uygulama hatası ve kusuru olmadığı, davalı doktorun uygulamalarının tıp kurallarına uygun olduğu, TBK’nın 470 ve devamı maddeleri uyarınca edimi gereği gibi ifa etmiş sayılacağından zarar gördüğü iddiasında olan davacının ispat yükü altında olduğu zararını, illiyet bağını ve zarar verenin kusurunu ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; Adli Tıptan rapor alınmadığını, yapılan işlemin eser sözleşmesine göre irdelenmesi gerektiğini, yapılan müdahale ve risklere dair dinlenen tanıkların gerekçede değerlendirilmediğini, dosyaya sunulmuş onam evrakı bulunmadığını, bilirkişi raporlarının yetersiz olduğunu, değerlendirme hatası yapıldığını, taahhüt edilen sonuç ile gerçekleşen sonuç arasındaki durumun tartışılması gerekirken salt kusur olmadığı yönündeki raporun dikkate alınmasının mümkün olmadığını, raporun eser sözleşmesine uygun hazırlanamadığını, bilirkişinin raporunun objektif olmaktan uzak ve hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığını, raporda ameliyat için komplikasyon olduğu ve istenilen sonuca ulaşılamadığının kabul edildiğini, doktorun müvekkiline garanti verdiğini, sözleşmenin bu şekilde kurulduğunu, davalının hastasını takip etmediğini, davalının süresinden sonra sunduğu delillerin davalı lehine değerlendirildiğini, tanık beyanlarının kararda değerlendirilmediğini, dosyada risklere onam verildiğine dair bir kayıt olmadığını, gerekçede onam hususuna da değinilmediğini, tanık beyanlarında belirtildiği üzere davalının dosyadaki mevcut onamları prosedür olarak aldığını, olası komplikasyonlarının anlatılmadığını, dava konusu olayın hukuki niteliği tartışılmadan genel bilgiler verilerek bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulduğunu, sadakat borcu ve yüksek özen gösterme borcunun davalı tarafça ihlal edildiğini beyan etmektedir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, eser sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Somut olayda, davacı ile davalı arasında eser sözleşmesi niteliğinde estetik müdahaleyi kapsayan hukuki ilişki bulunduğu, sözleşmenin niteliği itibariyle hekim ile hasta arasında tıbbi zorunluluk sebebiyle gerçekleştirilen tedaviye ilişkin vekalet sözleşmesinden farklı olduğu ve eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır.
Eser, yüklenicinin sanat ve beceriyi gerektiren, bir emek sarfı ile gerçekleştirilen sonuçtur. Yüklenicinin eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmesi, davalı yüklenicinin hem sadakat hem de özen borcunu kapsar. Burada belli bir sonucun ortaya çıkması amaçlandığından meydana getirilen eserin iş sahibinin beklentisini karşılamaması halinde, sözleşmedeki yarar dengesi iş sahibi aleyhine bozulmuş olur. Bu bakımdan eserin fen ve sanat kurallarına uygun, iş sahibinin beklentilerini karşılar özellikleri taşıması aranır. Aksi halde eserin ayıplı olduğu kabul edilir. Ayıplı eseri meydana getiren yüklenici ise ortaya çıkan ayıp ve eksiklerden sadakat ve özen borcu nedeniyle sorumludur. Yüklenici, hangi yöntemi kullanırsa kullansın eserin ayıpsız olarak ortaya çıkması gerekmekte olup, diğer bir deyişle eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmektedir. Komplikasyonlarda ise, aydınlatma yükümlülüğü ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılması yine yüklenicinin sorumluluğundadır.
İş sahibinin ayıptan doğan hakları TBK’nın 475. maddesinde düzenlenmiştir. Bu haklar; sözleşmeden dönme, ayıp oranında bedelden indirim ya da ücretsiz onarım isteme hakları ile genel hükümlere göre tazminat isteme hakkıdır. Bunlardan ilk üçü, yani dönme, bedelden indirim ve ücretsiz onarım isteme hakları seçimlik haktır. Tazminat isteme hakkı ise iş sahibinin zarar görmesi şartıyla her üç seçimlik hakla birlikte istenebilir. Bu haklar sınırlı olarak sayılmış olduğu için bunlar genişletilemez.
Dava konusu işlemin yapıldığı tarih ve dava tarihinde yürürlükte olan TBK’nın 56. maddesinde; “Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir” düzenlemesi mevcuttur.
Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı, kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir.
Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir.
Maddi zararda olduğunun aksine manevi tazminatta kesin bir hesabın yapılması olanaksızdır. Bunun için miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak TMK’nın 4. maddesi uyarınca hakim tarafından takdir ve tayin edilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını belirlemede geniş bir yetkiye sahiptir. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 tarihli ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir. Hakim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.
Yukarıda yer verilen ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ilk derece mahkemesince, uygulanan işlemin tıbbi kurallara uygun şekilde gerçekleştiği, işlem sonucunda belirgin kalıcı komplikasyon meydana gelmediği, yanak bölgesinde gelişen cilt yanığının gösterilecek özene rağmen meydana gelebilecek komplikasyon olduğu belirtilerek hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda dava reddedilmişse de; davacıya uygulanan işlemin niteliği itibariyle estetik operasyon olup eser sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekirken bu yönde değerlendirme içermeyen bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Bu halde mahkemece yapılacak iş; davalının eser sözleşmesi kapsamında sonuç taahhüdünü gerçekleştirip gerçekleştirmediği hususunda bilirkişi heyeti oluşturularak rapor alınması, sonuç taahhüdünün gerçekleşmemesi halinde davacının maddi tazminata ilişkin taleplerinin incelenerek ve manevi tazminata ilişkin de uygun bir miktarda rakam belirlenerek hüküm kurulması gerekirken Mahkemenin izah edilen kurallara aykırı kararının bozulması uygun bulunmuştur.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
10.03.2025 tarihinde oy birliği ile karar verildi.